Bir şehrin tarihi boyunca biriktirdiği kültürel miras; örf ve adetlerden manevi değerlere, yaşam tecrübelerinden mücadele biçimlerine kadar geniş bir yelpazeyi kapsar. Bütün bunlar, aslında o şehrin hafızasında sakladığı bir medeniyet hazinesidir. Ve bu hazine, ancak nesilden nesile doğru bir şekilde aktarıldığında şehir canlı, dinamik ve bir arada kalabilir.
İşte bu yüzden, insan ile şehir arasındaki ilişki sadece mimariyle, coğrafyayla açıklanamayacak kadar derindir. Bu ilişkiyi en iyi hissettiğimiz alanlardan biri ise mutfaktır. Çünkü yemek, sadece karın doyurmak değildir; geçmişin izlerini bugüne taşıyan, bir arada yaşama kültürünü besleyen bir kimlik unsurudur.
Gastronomi ve Sosyoloji: Aynı Sofrada Buluşan İki Disiplin
Gastronomi ve sosyoloji arasındaki ilişki sanıldığından çok daha katmanlıdır. Bu iki alan, sadece “ne yediğimiz” değil, aynı zamanda “neden, nasıl, kiminle ve nerede yediğimiz” sorularına da cevap arar.
Özellikle Karaman mutfağı, bu bağlamda derin bir çözümleme sunar. Anadolu’nun kadim kültürleriyle yoğrulmuş Karaman mutfağı, hem tarihî hem de toplumsal kodlar taşıyan özgün bir yapıdadır. Bu mutfağı sosyolojik açıdan ele aldığımızda, yemeklerin sadece birer beslenme aracı değil, aidiyet, töre, dayanışma ve kültürel hafıza taşıyıcısı olduğunu görürüz.
“Gelenekten Aşeneye”: Bir Kitaptan Fazlası
İşte bu derinliği çok iyi kavrayan ve yıllarını bu işe adayan bir isim: Rıza Duru. Onun hazırlayıp yayınladığı “Gelenekten Aşeneye Karaman Mutfağı” kitabı, yalnızca tarifler değil, aynı zamanda bir yaşam biçimini anlatıyor. Kitap, dünya mutfakları arasında öne çıkarak jüri özel ödülüne layık görüldü. Bu başarı tesadüf değil; bilakis Karaman mutfağının arkasındaki kültürel birikimin bir dışavurumu.
İzin verirseniz, kitaba sosyolojik bir pencereden bazı gözlemlerimi paylaşmak isterim:
1️⃣ Kimlik ve Aidiyetin Sofradaki Yansıması
Batırık, Arabaşı, Tandır Böreği, Calla, Göce… Bunlar sadece yemek değil; Karamanlı olmanın kültürel imzalarıdır.
Özellikle arabaşı geceleri, yemek bahanesiyle topluluğun bir araya geldiği, kolektif kimliğin yeniden üretildiği önemli anlardan biridir.
2️⃣ Dayanışma Kültürü: Yufka Açmaktan Salça Kaynatmaya
Yufka açma, bulgur çekme, salça kaynatma gibi işler, sadece mutfakta yapılan faaliyetler değildir.
Komşuların, akrabaların bir araya geldiği; kadınların hem çalışıp hem sohbet ettiği imece gelenekleri, Karaman mutfağının toplumsal yönünü gözler önüne serer.
3️⃣ Göçmen Mutfaklar: Özlemle Mayalanan Lezzetler
Karaman’dan büyük şehirlere veya yurtdışına göç edenler, yanlarında batırık leğeni, tarhana, kuru yufka gibi gıdaları götürür.
Bu, memlekete duyulan özlemin somut halidir. Göç eden birey, kimliğini mutfağıyla birlikte taşır.
4️⃣ Sofranın Tasavvufi Boyutu
Yunus Emre’nin felsefesi Karaman kültüründe sadece sözde değil, sofrada da yaşatılır.
Paylaşmak, kanaat etmek, birlikte yemek yemek… Bunlar, Karaman’daki yemek kültürünün derinlemesine nüfuz ettiği tasavvufi değerlerdir.
İmaret geleneği, bu ruhun yüzyıllardır süren bir örneğidir.
Ve ne güzeldir ki, Karamanoğlu İbrahim Bey İmareti’nin kapısında hâlâ şu söz yazar:
“Kapımız açıktır girene, lokmamız helaldir yiyene.”
Son Söz Yerine…
10 yıllık bir emeğin, onlarca kişinin ortak dayanışmasının ve bir insanın şehrine olan aidiyet bilincinin ürünü olan bu kitap, sadece Karamanlıların değil, Anadolu’nun ortak hafızasına büyük bir armağandır.
Rıza Duru’ya, Karaman’a bu kıymetli kültürel mirası kazandırdığı için binlerce kez teşekkür ederim.
Çünkü her şehir, kendi mutfağında gizli bir ruh taşır. Ve o ruh, doğru anlatılırsa bütün dünyaya ilham verir.
Vesselam…