Gerçeği tüm çıplaklığıyla suratımıza çarpmanın vaktidir. Bu şehir hasta ve en acısı, tedaviyi de reddediyor. Eğer bu teşhisi koyup hasta olduğumuzun farkına varamazsak, ne yazık ki bu durum, tedavisi mümkün olmayan başka sancılara da gebe.
Sokaklarında büyüdüğümüz, havasını soluduğumuz bu şehir, artık bize huzur ve güven vadetmiyor. Karaman’da yaşanan gündelik olaylar, adeta distopik bir romandan fırlamış gibi. Bu durumun bir sorun olarak görülmemesi ve tehlikeli bir şekilde normalleşmesi ise yüzleşmemiz gereken çok daha derin bir vaka.
Öğrenilmiş çaresizlik, artık bireysel bir sendrom olmaktan çıkıp toplumsal bir hâle geldi. Her gün okuduğumuz olumsuz haberler ve sürekli güncellenen krizler karşısında “yapacak bir şey yok” cümlesi, kitlesel olarak sığındığımız aciz bir savunma mekanizmasına dönüştü.
Toplumun belleği, ikiye bölünmüş bir savaş alanı gibi.
Bir tarafta, siyaseti kişisel bir kan davasına çeviren bir rövanşizm var. 12 Eylül travmasından bir türlü kurtulamayan, her olaya ideolojik siperlerden bakan bu zihniyet, siyasetin hoşgörü ve nezaketini çoktan toprağa gömdü.
Diğer tarafta ise hiçbir ideale tutunmayan, ekranlara hapsolmuş, markaların gönüllü kölesi bir nesil yetişti. Tek gayesi para ve popülerlik olan, bu sahte parıltıyı finanse etmek için gözünü kırpmadan bahis bataklığına, suçun karanlık dehlizlerine dalan bir gençlik… Maalesef onlar için “vatan” kelimesi, pahalı bir ayakkabı markası kadar bile anlam taşımıyor.
Bu hastalığı bir veba gibi yayanlar ise fil dişi kulelerinde oturanlardır. Şehri, kişisel hırslarının ve bitmek bilmeyen husumetlerinin savaş alanına çeviren yöneticiler… Halka hizmet yemini, kişisel egoların altında ezildi. Oturdukları makamların yetim hakkını korumak için olduğunu unutup kendi küçük krallıklarını kurdular. Onların bu kör dövüşü yüzünden şehir felç olmuşken, bu ihanetin vicdani sorumluluğunu kim üstlenecek?
Bu şehirde liyakat değil, sadakat prim yapıyor. Ve kimse çıkıp da “Yeter artık!” diyemiyor. Bir kesim sanki ağzında cam kırıkları varmışçasına suskun, bir kesim bu küçük krallıkların sisteminde dönen bir çark olmuş, bir kesim ise kendisine bulaşmayan yılanla yaş günü kutluyor.
Aylarca mazotlu su içtik ve tek bir yetkili çıkıp halkı ciddiye alarak resmi bir açıklama yapmadı. Su krizi kapıdayken sorumlular topu birbirine atmaktan başka bir şey üretmedi. Uyuşturucu belası gençlerimizi ve ailelerimizi tehdit ederken ortaya konmuş sağlıklı bir çözüm projesi yok. Bu ve benzeri sorunlarda sesini çıkaranlar ise anonim sosyal medya hesapları olunca, halk da onlardan medet umar hâle geldi. Asılsız ihbarlarla beslenen bu hesaplar, Karaman’ı tam bir dedikodu kazanına çevirdi.
Vakit tamam! Artık anesteziyi bir kenara bırakıp gerçeğin soğuk neşterini masaya yatırma vaktidir. Bu şehir hasta. Daha da acısı, hastalığını bir madalya gibi göğsünde taşıyor ve her türlü tedaviyi şiddetle reddediyor.
Eğer bu acı teşhisi kabul edip kendimize gelemezsek, bu koma halinin sonu, tedavisi mümkün olmayan bir ölümdür.
YORUMLAR