Anadolu’nun manevi mimarlarından Yunus Emre, asırlardır sadece dizeleriyle değil, yeri belli olmayan mezarıyla da halkın gönlünde yaşamaya devam ediyor. Bugün Türkiye’nin dört bir yanında ona atfedilen birçok türbesi bulunuyor. Peki, bir insanın mezarı nasıl olur da bu kadar şehirde olur?Bazıları onun Eskişehir Mihalıççık’ta, kimileri Karaman’da, bazıları ise Manisa Kula’da yattığına inanıyor. Afyon’dan Aksaray’a, Erzurum’dan Tokat’a kadar birçok şehir “Yunus bizdendir” diyor. Her biri haklı, çünkü Yunus Emre’nin hikâyesi toprağa değil, gönle kazınmış bir hikâyedir.
Sadece Mezar Değil, Bir Gönül Mirası
Yunus Emre’nin yaşamı boyunca Anadolu’yu karış karış dolaştığı biliniyor. Hakkında yazılmış kaynaklar sınırlı, ancak halk hafızası sonsuz. Her uğradığı köy, her söylediği söz bir iz bırakmış. Yüzyıllar geçmiş, ama izler silinmemiş. İnsanlar onunla tanıştığını, onu gördüğünü, onun kendi köyünde vefat ettiğini anlatmış. Zamanla bu anlatılar büyümüş, taş olmuş, türbe olmuş.
Bugün Yunus Emre’nin birçok şehirde mezarı bulunması, bir belirsizlik değil, tam aksine onun evrenselliğinin, ortak değer oluşunun bir göstergesi. O yüzden halk arasında şöyle denir:
“Yunus’un mezarı her yerde, çünkü gönlü her yerdedir.”
Gönüllerdeki Tek Türbe: Sevgi
Yunus Emre’nin sözleri onun mezarından çok daha sağlamdır.
“Ben gelmedim dava için, benim işim sevgi için…”
dizeleri, bugün hâlâ nefretin karşısına sevgiyle dikilenlerin yolunu aydınlatıyor.
Onun gerçek türbesi belki bir taşın altında değil, bir çocuğun duasında, bir dervişin suskunluğunda, bir halkın yüreğinde.
Anadolu’da Yunus Emre’nin izini sürenler şunu çok iyi bilir:
O’nu bulmak için bir mezar aramaya gerek yok. Onu anlamak, zaten onu yaşamaktır.
“Sevelim, sevilelim; dünya kimseye kalmaz.” — Yunus Emre

YORUMLAR