“İnsan vicdanının kınayan sesini tanıklığa çağırırım.” (Kıyamet Suresi – 2. Ayet)
Ben de vicdanımın kınayan sesiyle tanıklık yapacağım.
Yaşadığım şehir Karaman’ın taşından, rüzgarından, güneşinden, toprağından ve insanından istifade edip katma değer üretenler bu şehre istihdam dışında ne katıyor? Daha da önemlisi: Ne katmalı?
Kalkınma, bir devlet projesinden çok, bir toplum inancıdır. Emeğin itibarı, bilginin değeri ve girişimin özgürlüğü korunmadıkça ne büyüme anlamlı olur ne de istikrar kalıcı. Ekonomik göstergeler bir ülkenin veya şehrin genel olarak sağlığını değil, yalnızca nabzını ölçer. O nabzın ritmini üretim belirlerken, şehrin genel sağlık durumunu da gelir paylaşımı ve kazancın topluma sağladığı katkılar belirler.
Unutmayalım: Hasta öldükten sonra yapılan işlem check-up değil, otopsidir.
Bugün Karaman’ın “check-up” sonuçlarına bakıyoruz: 2025’in ilk dokuz ayında şehirdeki altın mevduatı yüzde 90 artmış. Kâğıt üzerinde zenginleşmiş görünüyoruz. Fakat bu parlak artış, tüm şehre değil, sadece küçük bir sermaye grubuna yarıyor.
Şimdi bir de “otopsi” raporuna yaklaşan gerçeklere bakalım: Aynı dönemde Karaman, icra başlatma oranında Türkiye birincisi. Nüfusu artık göç veriyor ve boşanma oranında 81 il içinde üçüncü sırada.
Bir an durup düşünelim. Bir zamanlar ülke bisküvisinin yarısını üreten bu şehir, bugün kendi gençlerine bile iş sağlayamıyorsa, ortada ciddi bir sorun var demektir. Üretim zayıflamış; sermaye ise en kolay yola, yani arsaya, eve, altına ve dövize yönelmiş. Kısacası, para var ama bereket ve adalet yok.
Kimse içi boş bir romantizme kapılmasın. Yoksulluk, “gerekirse simit yemek” değildir. Yoksulluk; ailelerin dağılmasıdır, yuvaların yıkılmasıdır, ocakların sönmesidir. Yoksulluk; intiharların çoğalması, bedenlerin satılması, gasp ve cinayetlerin sıradanlaşmasıdır. Acıdır, ızdıraptır.
Şu an yaşadığımız, bu adaletsizliğin ve aidiyetsizliğin şehre yansımasıdır. Ve bir kural vardır: Gerçeklerden kaçabilirsin, ama gerçeklerden kaçmanın doğurduğu sonuçlardan asla kaçamazsın!
Bu şehrin maddi değerlerinden, insan kaynağından ve diğer bütün unsurlarından kazanç sağlayanlar, şehrin düştüğü bu durumun farkında olmalıdır. Sadece farkında olmakla kalmayıp, çözüm de üretmelidirler. Ancak işte o zaman topyekûn bir kalkınmadan bahsedebiliriz.
Bu şehrin eğitim, kültür, sosyal hayat ve kültürel mirasının korunması, ilk başta bu şehirden katma değer üretenlerin borcudur. Batı’da bu sorumluluğu tarihsel olarak “Burjuva” üstlenmiş ve bu sayede bugün hâlâ değerlerini, kimliğini ve mirasını koruyan şehirler ayakta kalabilmiş ve gerçek anlamda “kalkınmıştır”.
Sözün özü; Karaman’ın üretenleri, bu şehrin sadece fabrikasını değil, geleceğini de inşa etme sorumluluğunu omuzlarına almadıkça, artan altın mevduatları hepimizin toplumsal cenazesini süslemekten öteye gitmeyecektir.
Bugün Karaman’ın ihtiyacı olan şey yeni bir slogan değil, yeni bir bilinç.
Şehrin vicdanını yeniden uyandırmak…
Tanıklık tam da burada başlar.
Ve ben vicdanımla tanıklık ediyorum.
NOT : Karaman 2025 yılı ekonomik verilerle ilgili analiz Mustafa Koçak’ın ilgili yazısından alınmıştır.


YORUMLAR